PEKİ, SICAKLIK KİMLER İÇİN RİSKLİ?
Herkes İçin Acil Sağlık Derneği Başkanı Acil ve İlkyardım denilince akla gelen tek isim Uzm. Dr. Ülkümen Rodoplu Sıcaklık Çarpması ve Gıda takviyeleri konusunda altın değerinde öğütlerde bulundu.
İşte Ülkümen Rodoplu’dan altın değerinde öğütler
Sıcak çarpması tablosu gerçek vücut sıcaklığının 41 °C’yi aşması, Santral Sinir Sistemi (SSS) bozukluğu ve Anhidrosis (terlemenin durması) görülmesidir. Anhidrosis, terleme kaybıdır ancak her sıcak çarpması olgusunda görülmesi şart değildir. SSS bozukluğu olan her olgu önemlidir ve “sıcak çarpması “ olarak değerlendirilerek hemen tedaviye başlanmalıdır. Sıcak çarpmasında birçok organın aynı anda tutulumu söz konusudur ve ölüm oranı çok yüksektir. SSS ile ilgili olarak olgularda, tuhaf davranışlar, nöbet, koma görülebilir. Olguların bir kısmında erken dönemde terleme görülebilir ancak sonuçta belirgin sıvı kaybına ve ter bezi bozukluğuna bağlı olarak Anhidrosis gelişmektedir. Sıcak çarpmasından şüphe duyunca hemen tedaviye başlanmalı ve vücut sıcaklığı düşürülmelidir.
PEKİ, SICAKLIK KİMLER İÇİN RİSKLİ?
· Sıvı kaybına bağlı vücudun kuruması
· Şişmanlık
· Fiziksel performans düşüklüğü
· Kalp ve damar hastalıkları
· Cilt hastalıkları (yanık, egzema, sedef, ter bezi bozuklukları)
· İleri ve küçük yaş grubu
· Hareketsizlik
· Alkolizm
· İlaçlar (kokain, amfetamin, opiatlar, antipsikotikler, antikolinerjikler, kalsiyum kanal blokerleri, beta blokerler, diüretikler, sempatomimetikler)
· Uzun süre ısıya maruz kalma (sporcular, nöbetçi askerler, madenciler, itfaiyeciler)
Sıcak Çarpmasının Belirtileri neler olabilir?
· Yüksek derece ısı ve nem sonucu vücut ısısının ayarlanamaması sonucu ortaya bazı bozukluklar çıkar. Sıcak çarpmasının belirtileri şunlardır:
· Adale krampları,
· Güçsüzlük, yorgunluk,
· Baş dönmesi,
· Davranış bozukluğu, sinirlilik,
· Solgun ve sıcak deri,
· Bol terleme (daha sonra azalır),
· Mide krampları, kusma, bulantı,
· Bilinç kaybı, hayal görme,
· Hızlı nabız. Der Uzman Dr. Ülkümen Rodoplu
Peki, Vitamin ve Besin Takviyeleri Gereklimi?
Bununda yanıtını Rodoplu şu şekilde vermektedir;
Hücre zarından geçebilen ve kan dolaşımında kullanılmaya hazır olarak bulunan organik bileşiklere “vitamin” adı verilir. Vitamin sözcüğü Polonyalı biyokimyacı Casimir Funk tarafından 1912’de kullanılmıştır. Vita Latince, hayat demektir. Vitaminler, hücre büyümesinde, fonksiyonlarının düzgün bir şekilde yerine gelmesinde, gelişiminde ve yenilenmesinde görev almaktadır. Hücre zarlarından geçiş yapabilen ve gerekli süreçlerde kullanılmak üzere kan dolaşımda bulunması gereken bu organik bileşikler; enerji üretiminde, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde, serbest radikallerle savaşılmasında, cilt sağlığının iyileştirilmesinde, kırmızı kan hücrelerinin üretiminde ve DNA hasarının önlenmesi gibi önemli süreçlerde rol alırlar. Birçok farklı görevi bulunan vitaminler vücut tarafından sentezlenemezler; çok az miktarda D ve K vitamini vücut tarafından üretilebilse de yeterli değildir. Vitaminler “temel” nitelikte olduğu için gıdalar ya da uzmanların önerileri doğrultusunda takviyeler aracılığı ile vücuda alınabilir.
Vücut tarafından üretilemeyen vitaminlerin, beslenme yoluyla alınması gerekmektedir.
Bedenimizin dışarıdan maruz kaldığı birçok zararlı maddenin hastalıklara neden olduğu bilinmektedir. Bu maddelere serbest radikaller adı verilmektedir. Bu zararlılarla baş edebilmesi, hastalıklardan korunabilmesi için mutlaka doğru ve sağlıklı beslenmemiz gerekmektedir.
Çevre kirliliği, tarım ilaçları, GDO’lu ürünler, nişasta bazlı şeker, kimyasallar, yediğimiz ürünlerin pakatlenmesi, torbalanması, poşetlenmesi sırasında kullanılan farklı koruyucu maddeler, cep telefonları, baz istasyonları gibi hayatımızın tam da içine giren ürünler, evlerimizde kullandığımız ve radyasyon yayan onlarca eşya, yediğimiz et, tavuk ve balığın besleyici değerinin azalması yanında içine karışan kimyasallar serbest radikallerin oluşmasına yol açmaktadır.
İşte, tam bu noktada vitamin ve besin takviyelerinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Özetle, hücrelerimizin hayatta kalması, gelişmesi, yenilenmesi, dışarıdan aldığımız, bizi hasta yapan maddelerle mücadele edebilmemiz için vitamin ve besin desteklerine ihtiyacımız vardır.
Doğanın ve topraklarımızın, gereksinim duyduğumuz besinleri bizlere ulaştırma konusunda eskisi kadar bonkör olmadığı ortadadır.
Yediğimiz domates, eskisi gibi kokmuyor. Kavun kokusunu artık duyamıyoruz.Muz artık eski tadında değil. İçindeki B6 vitamini de yok denecek seviyelere düştü.Nerede eski tavuklar? Saatlerce piştiğini, bütün mahallenin tavuk koktuğunu anımsıyor musunuz? Şimdi ise, 15 dakikada tabağımıza geliyor. Çabucak pişiyor.Yapılan çalışmalarda, vitamin kaynağı olduğunu düşündüğümüz meyve ve sebzelerde, ihtiyacımız olan vitamin ve minerallerin son yıllarda çok azaldığını görmekteyiz.Bu nedenle, genç yaşta bile birçok kişide demir eksikliği, vitamin B 12 noksanlığı, folik asit eksikliği görülmektedir. Yapılan çalışmalarda vitamin D3. Noksanlığı toplumda yüzde 60’lara kadar ulaşmaktadır.Her gıdanın temiz, sağlıklı, doğal ve katkısız olanını tercih etmeliyiz. Ancak, besin değerleri azaldıysa, bedenimiz birçok hastalıkla baş edemeyecek hale geliyorsa, besin takviyelerine ihtiyacımız vardır.